over (zarf) Üstüne, üzerine, üzerinde, üzerinden, aşkın, fazla There were over 500 participants at this year’s meeting. (Bu yılki toplantıda 500’ü aşkın katılımcı vardı.) My father jumped over the fence to enter the house. (Babam eve girmek için çitlerin üzerinden atladı.) Üst üste, art arda, sürekli Alice called me over and over tonight. (Alice bu gece beni defalarca kez aradı.) Öbür tarafında, karşı yakasında My sister lives just over the river. (Kız kardeşim nehrin karşı…
partner (isim) Eş, ortak, arkadaş, şerik, paydaş, işbirlikçi Alan’s partner will not be with us tonight as she is very sick. (Alan’ın eşi, çok hasta olduğu için bu gece bizimle olamayacak.) Being your partner, you know that I have the authority to manage this company as much as you do, right? (Ortağın olarak, bu firmada seninle aynı oranda yönetim yetkisine sahip olduğumu biliyorsun değil mi?) The partners meeting to be held this week will determine…
poser (isim) Poz veren kişi, model She is such a poser, look how she smiles to the cameras. (O tam bir poz veren, baksana kameralara nasıl da bakıyor.) Brad Pitt is a complete poser, he is looking good on TV. (Brad Pitt tam bir model, o televizonda çok iyi görünüyor) Yapmacık, şovmen, numaracı The definition of a poser is a person who pretends to be someone he is not, or a person who attempts to…
promise (fiil) Söz vermek, vadetmek, garanti etmek, taahhüt etmek My father promised me that when I turn 18, he will buy the car I want. (Babam bana 18 yaşıma girdiğimde istediğim arabayı alacağına söz verdi.) Ethical people stand behind their promises no matter what. (Ahlaklı insanlar, verdikleri sözlerin arkasında ne olursa olsun dururlar.) promise (isim) Söz, vaat He never forgot that promise of his uncle. (Amcasının o sözünü asla unutmadı.) What about your promise that…
province (isim) Vilayet, il, saha, taşra, yetki alanı, ülkenin idari bölümlerinden biri, eyalet My uncle was the governor of this province for 15 years. (Benim amcam 15 yıl bu ilin valiliğini yaptı.) A curfew was declared throughout the province due to Covid-19. (Covid- 19 nedeniyle il genelinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.) This is the most famous cafe in this province. (Bu eyaletteki en ünlü kafe burasıdır.) All my memories take place in this province…
really (zarf) Gerçekten, hakikaten, cidden I went to the hospital and it was really crowded. Public health is not good at all. (Hastaneye gittim ve gerçekten kalabalıktı. Halk sağlığı hiç iyi durumda değil.) I made a turkey sandwich yesterday with an avocado and sweet onion sauce and it was really delicious. (Dün avokado ve tatlı soğan sosuyla bir hindili sandviç yaptım ve hakikaten çok lezzetli oldu.) The girl I met in the librarywas really pretty…
rest (fiil) Dinlenmek, dinlendirmek, kalmak, mola vermek I’m so tired that all I want is to go home and rest. (O kadar yorgunum ki istediğim tek şey eve gidip dinlenmek.) Try to have a good rest, we have a long way to go. (İyi dinlenmeye çalışın, önümüzde uzun bir yol var.) rest (isim) Artık, kalan, kalıntı, duran, dinlenme yeri I gave my neighbor Jake the rest of my daughter’s birthday cake. (Komşum Jake’e kızımın doğum…
İngilizce cool sözler kullanmak, sizi kendinizden emin ve konuştuğunuz dile hakim gösterecek yöntemlerden biridir. Yazımızda yer verdiğimiz bu kalıplaşmış İngilizce cool (havalı) sözler ile tüm dikkatleri üstünüze toplayacaksınız. Sosyal medyada duygularınızı İngilizce sözler ile ifade etmek istiyorsanız görsellerimizi kullanabilirsiniz. Bir ortamda havalı görünmek için yazımızdaki İngilizce kısa ve uzun cool sözleri mutlaka kullanın! İngilizce Cool (Havalı) Sözler ve Türkçe Karşılıkları The worst distance between two people is misunderstanding.İki kişi arasındaki en kötü mesafe yanlış anlaşılmadır.I…
always (zarf) Hep, her zaman, daima My mom has always taken care of us. (Annem hep bize baktı.) I always pictured myself living away from the city. (Kendimi her zaman şehirden uzakta yaşarken hayal ettim.) Jack’s grandmother said to him “Be always honest.”. (Jack’in babaannesi, ona “Her zaman dürüst ol.” dedi.) Is this place always like this? (Bu mekan her zaman böyle midir?) Amy always liked living on the edge. (Amy hep sınırlarda yaşamayı sevdi.)…