oral (sıfat – isim) Ağız, ağızdan söylenen, sözel When Andy gets sick, his doctor always gives him oral medicine because he is afraid of syringe. (Andy hasta olduğunda doktoru ona ağız yoluyla alınan ilaçlar veriyor çünkü o iğneden çok korkuyor.) My uncle is an orthodontist. His job is to ensure the oral health of people. (Amcam bir ortodontisttir. Onun işi insanların ağız sağlığını sağlamaktır.) Şifahi, sözlü yapılan, sözel Frank made an oral agreement and now…

fast (sıfat) Süratli, hızlı Jack bought a fast car and he is very proud of it. (Jack hızlı bir araba aldı ve bununla gurur duyuyor.) Luna is a really fast Olympic swimmer. (Luna gerçekten hızlı bir olimpik yüzücü.) fast (zarf) Çabuk, hızlı You should act fast if you want to get the job. (Eğer işi almak istiyorsan, hızlı davranmalısın.) Come on, we need to buy concert tickets right now. The seats are filling up fast.…

vinegar (isim) Sirke This shop sells handmade apple vinegar and it’s very high quality. (Bu dükkan el yapımı elma sirkesi satıyor ve çok oldukça kaliteli.) In a nostalgic Turkish movie, a married couple gets divorced over a debate about whether pickles will taste better when made with vinegar or lemon juice. (Nostaljik bir Türk filmimde, evli bir çift turşunun sirkeyle mi yoksa limon suyuyla mı yapıldığında daha lezzetli olacağı hakkında bir tartışma yüzünden boşanır.) I…

Akıcı İngilizce Konuşmaya Hazır Mısın? 3 Ayda İngilizce Öğren!
57 SAATTE AKICI İNGİLİZCE