Kategori

Ne Demek?

Kategori

nude (sıfat) Çıplak Nude sunbathing is usually not allowed in beaches. (Çıplak güneşlenmek genelde plajlarda izin verilmez.) I think she is so brave for her nude poses we saw in a magazine. (Bir dergide gördüğümüz çıplak pozları için çok cesur olduğunu düşünüyorum.) nude (isim) Çıplak insan vücudu, çıplaklık, çıplak kimse I don’t feel comfortable seeing nude in the photograph exhibition. (Fotoğraf sergisinde çıplaklık görmek beni rahatsız ediyor.) Children shouldn’t see nude in TVs. (Çocuklar televizyonda…

slim (sıfat) Küçük, zayıf, ince I fell in love with a t-shirt in the store but unfortunately, there were no slim size left. (Mağazadaki bir t-shirte aşık oldum ama maalesef küçük bedeni kalmamıştı.) I am on a diet so in the breakfast, I eat a slim cheese, third or four olives, one boiled egg, some tomatoes and cucumbers and a slice of bran bread. (Diyette olduğum için kahvaltıda küçük miktar peynir, üç yada dört zeytin,…

semi (ön ek) Yarı, yarım, kısmi Our state’s football team is going to play semi final with its biggest rival. (Eyaletimizin futbol takımı en büyük rakibi ile yarı final oynayacak.) After the accident, driver was in a semiconscious state. (Kazadan sonra, sürücü yarı bilinçli bir haldeydi.) Amtrak is a semi-governmental railroad company based in United States of America. (Amtrak Amerika Birleşik Devletleri merkezli bir yarı hükümet sahipli bir demiryolu şirketidir.) There is a semi-olympic swimming…

country (isim) Ülke, memleket I love my country and if necessary, I would die for it willingly. (Ülkemi çok seviyorum ve gerekirse onun için seve seve ölürüm.) She is a traveler. She has seen almost 100 countries around the world. (O bir gezgin. Dünya üzerinde neredeyse 100 tane ülke gördü.) Every country has a different culture and a different history. (Her ülke farklı bir kültüre ve farklı bir tarihe sahiptir.) Taşra, kırsal kesim You live…

dry (sıfat) Kuru, susuz I will give my suit to a dry cleaner, I haven’t cleaned that for 2 years. (Takım elbisemi kuru temizlemeye vermem lazım, onu 2 senedir temizlemedim.) Keep your hands dry and don’t let them slide. (Ellerinizi kuru tutun ve onların elinizden kaymasına izin vermeyin.) Kurak, çorak Who can say that these dry lands were a slice of heaven in the past. (Bu kurak bölgenin bir zamanlar cennetten bir köşe olduğunu kim…

edge (isim) Kenar Don’t put the plates close to the edge of table, you may drop them. (Tabakları masanın kenarına yakın koyma, onları düşürebilirsin.) Buy the right perfume, there must be a black horse in its edge, be careful. (Doğru parfümü al, kenarında siyah bir at olmalı ona dikkat et.) Avantaj, üstünlük We have the edge boys be careful we took the lead! (Üstünlük bizde çocuklar, dikkatli olun öne geçtik.) You had the edge but…

Akıcı İngilizce Konuşmaya Hazır Mısın? 3 Ayda İngilizce Öğren!
57 SAATTE AKICI İNGİLİZCE