edge (isim)

  1. Kenar
  • Don’t put the plates close to the edge of table, you may drop them.

(Tabakları masanın kenarına yakın koyma, onları düşürebilirsin.)

  • Buy the right perfume, there must be a black horse in its edge, be careful.

(Doğru parfümü al, kenarında siyah bir at olmalı ona dikkat et.)

  1. Avantaj, üstünlük
  • We have the edge boys be careful we took the lead!

(Üstünlük bizde çocuklar, dikkatli olun öne geçtik.)

  • You had the edge but you couldn’t use that.

(Avantaj sendeydi ama onu kullanamadın.)

  1. Keskin taraf, bıçağın keskin tarafı
  • I cut my finger with the edge of the knife, give me a plaster.

(Bıçakla elimi kestim, bana bir tane yara bandı ver.)

edge (fiil)

  1. Keskinleştirmek
  • I am edging the knives, these are not working properly.

(Bıçakları keskinleştiriyorum, artık düzgünce kesmiyorlar.)

  1. Yavaş yavaş ilerlemek, sokulmak
  • The lion was edging to its target carefully.

(Aslan avına yavaş yavaş yaklaşıyordu.)

  • Don’t edge to me, there is space on the other side of the bank!

(Bana sokulma, bankın diğer tarafında da yer var.)

Edge Kelimesi ile Eş Anlamlı Kelimeler

  • Fringe
  • Border
  • Margin
  • Perimeter
  • Advantage
  • Sharp
  • Sharpen
  • Snuggle
  • Come close