Kategori

Ne Demek?

Kategori

challenge (fiil) Mücadeleye davet etmek. Meydan okumak. They had challenged the best teams in the world. (Dünyanın en iyi takımlarına meydan okudular.) He challenged the minister to show evidence. (Bakana kanıt göstermesi için meydan okudu.) The idea has never been challenged. (Bu fikre hiçbir zaman meydan okunmadı.) challenge (isim) Büyük efor ve kararlılık gerektiren yeni ve zorlayıcı mesele, aşılması zor bir durum, yarışma / düello / müsabaka / zorluk Mountain Everest presented a challenge to…

beach (isim) Sahil, kumsal, plaj, kıyı, kara When we went to the beach we saw that many jellyfish had hit the shore. (Plaja gittiğimizde birçok denizanasının sahile vurmuş olduğunu gördük.) Beach volleyball is my favorite sport and we play beach volleyball every summer. (Plaj voleybolu en sevdiğim spordur ve biz her yaz plaj voleybolu oynarız.) Next time you go to the beach, don’t forget to take your sunscreen with you. (Bir dahaki sefere sahile gittiğinizde,…

after (zarf) Sonra, sonraki, ardından, arkasından, müteakip It was never the same after the accident. (Kazadan sonra asla eskisi gibi olamadı.) I am very happy to be with you again after a long time. (Uzun bir aradan sonra tekrar aranızda olmaktan çok mutluyum.) After you resigned, Mark also resigned. (Senden sonra Mark da istifa etti.) I take a shower after I come from the gym. (Spordan geldikten sonra duş alırım.) Dessert should be eaten after…

cool (sıfat) Serin, soğuk It was a beautiful, cool weather yesterday. (Dün güzel, serin bir hava vardı.) Havalı, sakin He is a cool guy that doesn’t care about anything. (O hiçbir şeyi umursamayan, havalı bir çocuk.) How can you look so cool in such a stressful sitation like this? (Nasıl böyle bir stresli durumda sakin gözükmeyi beceriyorsun?) cool (isim) Serinlik I love the cool of the early morning in October. (Ekim ayındaki sabahların serinliğini çok…

supreme (sıfat) Üstün, en yüce, en üst, üstün derecedeki, ulu, azami Bill’s supreme effort at school will make his parents happy. (Bill’in okuldaki üstün çabası ebeveynlerini mutlu edecektir.) I believe that life itself is the supreme test and we shouldn’t give up. (Hayatın kendisinin en büyük sınav olduğuna ve vazgeçmememiz gerektiğine inanıyorum.) If you are not satisfied with the court decision you can appeal the supreme court. (Mahkeme kararından memnun değilsen, yüksek mahkemeye itiraz edebilirsin.)…

sure (sıfat) Elbette, kesinlikle, muhakkak, emin olmak I am sure that we can handle this job. (Eminim ki bu işin üstesinden geleceğiz.) Do you want to come with me to the balcony? – Sure, I do. (Benimle birlikte balkona gelmek ister misin? – Elbette isterim.) Are you sure about that? (Bundan emin misin?) Please be sure to close the windows before you leave. (Lütfen çıkmadan önce pencereleri kapattığından emin ol.) Sağlam, güvenilir I drew a…

unisex (sıfat) Üniseks, her iki cinsiyete de uygun Unisex bathrooms are gaining popularity day by day. (Üniseks tuvaletler gün be gün popülarite kazanıyor.) This shop sells unisex clothings in general. (Bu mağaza genel olarak her iki cinsiyete de uygun kıyafetler satıyor.) Turkish is a language which has unisex personal pronouns. (Türkçe, üniseks kişi zamirlerinin bulunduğu bir dildir.) Unlike the common perception, every color is unisex. (Genel kanının aksine, her renk iki cinsiyete de uygundur.) Some…

us (zamir) Bize (biz zamirinin nesne versiyonu) No one can split us because we have a family with very strong ties. (Hiç kimse bizi ayıramaz çünkü biz çok güçlü bağları olan bir aileyiz.) Do you want to come to the cinema this evening with us? (Bizimle bu akşam sinemaya gelmek ister misin?) My mom said she needs to see us immediately because she wants to speak with us. (Annem bizi hemen görmek istediğini söyledi çünkü…

work (fiil) Çalışmak, meslek icra etmek He works in TOFAS car factory in Bursa. (O, Bursa’da bulunan TOFAŞ araba fabrikasında çalışıyor.) She works as an engineer in the iron steel industry (O, demir çelik endüstrisinde mühendis olarak çalışıyor.) İş yapmak, uğraşmak My grandfather worked all day in his farm. (Büyükbabam bütün gün boyunca tarlasında çalışmış.) Working with plants and flowers is very hard but also very relaxing. (Bitkilerle çalışmak oldukça zor ve bir o kadar…