month (isim) Ay This month our cafe made so much profit that I can pay all my bills. (Bu ay kafemiz o kadar çok kar elde etti ki tüm faturalarımı ödeyebilirim.) April is my favorite month because I am a spring person and April is the best month to feel the spring. (Nisan benim en sevdiğim aydır çünkü ilkbahara bayılırım ve Nisan ayı ilkbaharı en iyi hissedebileceğiniz aydır.) A human pregnancy lasts for nine months…
movie (isim) Film, sinema, sinema filmi, video The movie we watched last night was so boring that I fell asleep before half. (Dün gece izlediğimiz film o kadar sıkıcıydı ki yarısından önce uyuyakaldım.) The biggest fear of filmmakers is that the movie will not be viewed at the expected level. (Film yapımcılarının en büyük korkusu, filmin beklenen düzeyde izlenmemesidir.) Clint Eastwood was the leading role of my favorite movie when I was little. (Küçükken en…
outdoor (sıfat) Açıkhava, dış mekan My Geography teacher said that we will make the class outdoors tommorow morning because we will look into rocks. (Coğrafya öğretmenim yarın sabah dersi açık havada yapacağımızı söyledi çünkü yarın kayalara bakacağız.) It is very nice to see that you choose an outdoor restaurant for our third anniversary. (Üçüncü yıl dönümümüz için açıkhava bir restoran seçimi yaptığını görmek oldukça güzel.) During this quarantine period, I missed the outdoors very very…
over (zarf) Üstüne, üzerine, üzerinde, üzerinden, aşkın, fazla There were over 500 participants at this year’s meeting. (Bu yılki toplantıda 500’ü aşkın katılımcı vardı.) My father jumped over the fence to enter the house. (Babam eve girmek için çitlerin üzerinden atladı.) Üst üste, art arda, sürekli Alice called me over and over tonight. (Alice bu gece beni defalarca kez aradı.) Öbür tarafında, karşı yakasında My sister lives just over the river. (Kız kardeşim nehrin karşı…
partner (isim) Eş, ortak, arkadaş, şerik, paydaş, işbirlikçi Alan’s partner will not be with us tonight as she is very sick. (Alan’ın eşi, çok hasta olduğu için bu gece bizimle olamayacak.) Being your partner, you know that I have the authority to manage this company as much as you do, right? (Ortağın olarak, bu firmada seninle aynı oranda yönetim yetkisine sahip olduğumu biliyorsun değil mi?) The partners meeting to be held this week will determine…
poser (isim) Poz veren kişi, model She is such a poser, look how she smiles to the cameras. (O tam bir poz veren, baksana kameralara nasıl da bakıyor.) Brad Pitt is a complete poser, he is looking good on TV. (Brad Pitt tam bir model, o televizonda çok iyi görünüyor) Yapmacık, şovmen, numaracı The definition of a poser is a person who pretends to be someone he is not, or a person who attempts to…