has (fiil) Sahip olmak (have fiilinin 3. tekil şahıslar için kullanılan hali) The car has GPS navigation.(Araç GPS navigasyonuna sahip.)Jessica has a new puppy. You should see it, it is so cute.(Jessica’nın yeni bir köpeği var. Görmelisin, çok tatlı.)I can safely say that Jack has excellent taste.(Jack’in mükemmel bir zevke sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.)I don’t have to worry. After all, he has you.(Endişelenmeme gerek yok. Nihayetinde, sana sahip.)Student: What is the meaning of has?(Öğrenci: Has…
fair (isim) Panayır, fuar, festival I am so excited to go to the fair tonight.(Bu gece panayıra gitmek için çok heyecanlıyım.)Jacob said he will be at a fair this weekend.(Jacob bu haftasonu bir festivalde olacağını söyledi.)The children want to be at fair on this month.(Çocuklar bu ay fuarda olmak istiyor.)Our company has a great role in the upcoming fair. We all should be careful.(Önümüzdeki fuarda firmamızın büyük bir rolü var. Hepimiz dikkatli olmalıyız.) fair (sıfat)…
update (isim/fiil) Güncelleştirmek, modernize etmek, yükseltmek I’ve been waiting for 2 hours for my computer to update.(Bilgisayarımın güncellenmesi için 2 saattir bekliyorum.) Before changing the update date, you should ask John, this is in his jurisdiction.(Güncelleme tarihini değiştirmeden önce John’a sormalısınız, bu onun yetki alanında.) If you update your phone periodically, you will see many new features coming.(Telefonunuzu periyodik olarak güncellerseniz, birçok yeni özelliğin geldiğini göreceksiniz.) Please don’t forget the update your informations before you…
tag (isim) Etiket Look! There’s a tag on the leash with the dog’s name on it.(Bak! Tasmanın üzerinde köpeğin isminin yazılı olduğu bir etiket var.) I will put a tag to all of my groceries and foods because my roommates always uses them without permission.(Eşyalarımın ve yemeklerimin üzerine etiket yapıştıracağım çünkü ev arkadaşlarım onları izin almadan kullanıyor.) I have to put a price tag on all the products until opening time.(Açılış saatine kadar bütün ürünlere…
take (fiil) Almak When I was fighting in Vietnam, I took a knife and stabbed a Viet-Cong guerilla in the neck.(Vietnam’da savaşırken bir bıçak alıp bir Viet-Cong gerillasına boynundan sapladım.) According to the instruction book’s words, we need to take this part, turn it upside down and put it here.(Bilgilendirme kitabının sözlerine göre, bu parça almamız, ters yüz etmemiz ve buraya sokmamız gerekiyor.) Please don’t forget to take your pills.(Lütfen haplarınızı almayı unutmayınız.) Do you…
thanks (çoğul isim) Teşekkürler Here is your order, one bowl tomato soup, two pieces of steak, and french fries. – Thanks a lot(İşte siparişiniz, bir kase domates çorbası, iki parça biftek ve patates kızartması. – Çok teşekkürler) I remember that I said thanks to him for what have he done to me about this situation.)(Ona bu durumda benim için yaptığı şeylere teşekkür ettiğimi hatırlıyorum.) It is very obvious that at least I deserve a thanks…