go (fiil) Gitmek, haraket etmek, seyahat etmek Be careful and don’t go fast. (Dikkatli ol ve hızlı gitme.) I offered to go with Stacy to the cinema. (Stacy’le sinemaya gitmeyi teklif ettim.) We go to Paris every year. (Her sene Paris’e seyahat ederiz.) Ölmek Everybody wants to go peacefully in their sleep. (Herkes uykusunda huzurla ölmek ister.) Uzanmak (bir yerden bir yere) This road goes to Ankara. (Bu yol Ankara’ya uzanıyor.) Olmak I am afraid…

İngilizce Dili Hakkında Kapsamlı Kılavuz İngilizce dili, ilk olarak erken dönem orta çağ İngiltere’sinde konuşulan ve şu an dünya çapında ortak dil olan bir Batı Cermen dilidir. İngiltere’ye göç eden Cermen kabilesi Anglus’dan adını alan dil, daha sonra Baltık Denizindeki Anglia yarım adasının adı ile anılmıştır. Kelime hazinesi erken orta çağ döneminde diğer Cermen dillerinden ve daha sonra gelen Fransızca başta olmak üzere Latin dil ailesinden önemli oranda etkilense de Friz dilleri ile yakından bağlantılıdır.…

edge (isim) Kenar Don’t put the plates close to the edge of table, you may drop them. (Tabakları masanın kenarına yakın koyma, onları düşürebilirsin.) Buy the right perfume, there must be a black horse in its edge, be careful. (Doğru parfümü al, kenarında siyah bir at olmalı ona dikkat et.) Avantaj, üstünlük We have the edge boys be careful we took the lead! (Üstünlük bizde çocuklar, dikkatli olun öne geçtik.) You had the edge but…

İngilizce Öğrenme Rehberiniz:
Güncel Yazılar, İpuçları ve Kaynaklar

SON GÜN! İngilizce Eğitimde NET %50 İNDİRİM!
SON GÜN! İngilizce Eğitimde NET %50 İNDİRİM!