crush (fiil)

  1. Kıracak ya da şekline zarar verecek kadar bastırmak, ezmek, izdiham yaratmak
  • To get the oil out you will have to crush the seeds.

(Yağı çıkarmak için tohumları ezmen gerekecek.)

  • The giant shark crushed the boat and cut it in half.

(Dev köpek balığı, tekneyi ezdi ve ortadan ikiye böldü.)

crusher (isim)

  1. Ezici, kırıcı, parçalayıcı, öğütücü
  • Let’s throw the garbage into the crusher.

(Çöpleri öğütücüye atalım.)

crushed (sıfat)

  1. Ezilmiş, ezik, parçalanmış, bastırılmış
  • Women shouldn’t be crushed up against men.

(Kadınlar erkeklere karşı ezilmiş olmamalıdır.)

crushing (sıfat)

  1. Yıkıcı, ezici
  • The lecture was interrupted by the crushing news of President Kennedy’s death.

(Başkan Kennedy’nin ölümüne dair yıkıcı haberle ders bölündü.)

have a crush on someone (informal)

  1. Abayı yakmak.
  • I had a crush on the violin master.

(Keman ustasına abayı yakmıştım.)

Crush Kelimesi ile Eş Anlamlı Kelimeler

  • Bray
  • Break
  • Bruise
  • Comminute
  • Compress
  • Contuse
  • Crease
  • Crumble
  • Smash
  • Squeeze
  • Wrinkle
  • Conquer
  • Extinguish
  • Overcome
  • Overpower
  • Abash
  • Browbeat
  • Chagrin
  • Humiliate
  • Embrace
  • Enfold
  • Hug
  • Press
  • Crowd
  • Huddle
  • Jam
  • Party