done (sıfat) Bitmiş, sona ermiş After you finished your last two articles, you are done for today. (Son iki makaleni de bitirdikten sonra, bugünlük işin sona eriyor.) This assignment must be done until first week of the next month. (Bu ödev gelecek ayın ilk haftasına kadar bitmiş olmalı.) I don’t think it will be done in an appropriate way. (Bunun uygun bir yolla sona ereceğini sanmıyorum.) Pişmiş How would you like your steak? Well done,…

forever (zarf) Daima, ilelebet, ebediyen, sonsuza kadar, sonsuza dek, her zaman Human beings can not live forever.(İnsanlar sonsuza kadar yaşayamaz.) Susan and Jim are going to be best friends forever.(Susan ve Jim sonsuza dek en yakın arkadaş olarak kalacaklar.) Jane told her only secret to Sean and Sean promised her to keep his secret forever.(Jane, Sean’a tek sırrını söyledi, Sean ise Jean’in sırrını ilelebet saklayacağına söz verdi.) If you don’t want to lose him forever,…

break (fiil/isim) Kopmak, kırmak, bozmak, parçalamak He breaks every toy we buy for him, so we don’t buy any more toys.(Onun için aldığımız her oyuncağı kırıyor, bu yüzden artık ona oyuncak almıyoruz.) She was very upset when the chain of her favorite necklace broke.(En sevdiği kolyesinin zinciri koptuğunda çok üzüldü.) Once a heart is broken it is very difficult to compensate.(Bir kalp kırıldığında bunu telafi etmek çok zordur.) Student: What is the meaning of break?(Öğrenci:…

İngilizce Öğrenme Rehberiniz:
Güncel Yazılar, İpuçları ve Kaynaklar

SON GÜN! İngilizce Eğitimde NET %50 İNDİRİM!
SON GÜN! İngilizce Eğitimde NET %50 İNDİRİM!