crush (fiil)
- Kıracak ya da şekline zarar verecek kadar bastırmak, ezmek, izdiham yaratmak
- To get the oil out you will have to crush the seeds.
(Yağı çıkarmak için tohumları ezmen gerekecek.)
- The giant shark crushed the boat and cut it in half.
(Dev köpek balığı, tekneyi ezdi ve ortadan ikiye böldü.)
crusher (isim)
- Ezici, kırıcı, parçalayıcı, öğütücü
- Let’s throw the garbage into the crusher.
(Çöpleri öğütücüye atalım.)
crushed (sıfat)
- Ezilmiş, ezik, parçalanmış, bastırılmış
- Women shouldn’t be crushed up against men.
(Kadınlar erkeklere karşı ezilmiş olmamalıdır.)
crushing (sıfat)
- Yıkıcı, ezici
- The lecture was interrupted by the crushing news of President Kennedy’s death.
(Başkan Kennedy’nin ölümüne dair yıkıcı haberle ders bölündü.)
have a crush on someone (informal)
- Abayı yakmak.
- I had a crush on the violin master.
(Keman ustasına abayı yakmıştım.)
Crush Kelimesi ile Eş Anlamlı Kelimeler
- Bray
- Break
- Bruise
- Comminute
- Compress
- Contuse
- Crease
- Crumble
- Smash
- Squeeze
- Wrinkle
- Conquer
- Extinguish
- Overcome
- Overpower
- Abash
- Browbeat
- Chagrin
- Humiliate
- Embrace
- Enfold
- Hug
- Press
- Crowd
- Huddle
- Jam
- Party