feel (fiil)

  1. Hissetmek, sezmek
  • I asked Jacob how he felt like but he didn’t answer.

(Jacob’a nasıl hissettiğini sordum fakat cevap vermedi.)

  • I feel like this is not a good idea.

(Bunun iyi bir fikir olmadığını seziyorum.)

  • Josephine is feeling sad since Bellamy has left the village.

(Bellamy köyü terk ettikten beri Josephine üzgün hissediyor.)

  1. Dokunmak, ellemek, el sürmek
  • I don’t like feeling silk shirts.

(İpek gömleklere dokunmayı sevmem.)

feel (isim)

  1. His, duygu
  • There was a feel of grief all around the house.

(Evin her yerinde yas duygusu vardı.)

  • I love the feel of adrenaline, so roller coasters are my favorite.

(Adrenalin duygusunu seviyorum, bu yüzden hız trenleri favorim.)

Feel Kelimesinin Diğer Sözcüklerle Kullanılmasıyla Ortaya Çıkan Yapılar

  • Feel sorry for somebody: Birine acımak
  • Feel the absence of: Özlemek, hasret kalmak
  • Feel faint: Baygınlık geçirmek

Feel Kelimesi ile Eş Anlamlı Kelimeler

  • Sense
  • Observe
  • Touch
  • Believe
  • Think
Akıcı İngilizce Konuşmaya Hazır Mısın? 3 Ayda İngilizce Öğren!
57 SAATTE AKICI İNGİLİZCE