feel (fiil)
- Hissetmek, sezmek
- I asked Jacob how he felt like but he didn’t answer.
(Jacob’a nasıl hissettiğini sordum fakat cevap vermedi.)
- I feel like this is not a good idea.
(Bunun iyi bir fikir olmadığını seziyorum.)
- Josephine is feeling sad since Bellamy has left the village.
(Bellamy köyü terk ettikten beri Josephine üzgün hissediyor.)
- Dokunmak, ellemek, el sürmek
- I don’t like feeling silk shirts.
(İpek gömleklere dokunmayı sevmem.)
feel (isim)
- His, duygu
- There was a feel of grief all around the house.
(Evin her yerinde yas duygusu vardı.)
- I love the feel of adrenaline, so roller coasters are my favorite.
(Adrenalin duygusunu seviyorum, bu yüzden hız trenleri favorim.)
Feel Kelimesinin Diğer Sözcüklerle Kullanılmasıyla Ortaya Çıkan Yapılar
- Feel sorry for somebody: Birine acımak
- Feel the absence of: Özlemek, hasret kalmak
- Feel faint: Baygınlık geçirmek
Feel Kelimesi ile Eş Anlamlı Kelimeler
- Sense
- Observe
- Touch
- Believe
- Think