Even among the prize-winning roses, this one is a rare beauty. (Ödüllü güller arasında bile bu gül nadir bir güzelliğe sahip.)
Rare specialty wools, such as cashmere, prized for their fineness, lightness and exceptional warmth. (Kaşmir gibi nadir özelliklere sahip yünler, incelikleri, hafiflikleri ve olağanüstü sıcaklıklarıyla çok değerlidirler.)
The table was decorated with rare and beautiful plants and flowers. (Masa, nadir ve güzel bitkiler ve çiçeklerle süslenmişti.)
I have rare items in my World Of Warcraft character. (World Of Warcraft karakterimde nadir eşyalara sahibim.)
He shifted in his seat and rubbed his mouth, a rare sign of his nervousness. (Oturduğu yerde kıpırdandı ve gerginliğinin ender görülen bir işareti olarak ağzını ovuşturdu.)
But with rare exceptions, we simply don’t train our brains to do this particular task. (Ancak ender istisnalar dışında, beynimizi bu özel görevi yerine getirecek şekilde eğitmiyoruz.)
They are rare in the history of the world. (Onlar dünya tarihinde nadir görülür.)
Student: What does rare means? (Öğrenci: Rare ne demek?) Teacher: Rare means unique. (Öğretmen: Rare eşsiz demektir.)