He remembered that he had seen many bees flying among these flowers and gathering honey from them. (Bu çiçekler arasında uçan ve onlardan bal toplayan birçok arı gördüğünü hatırladı.)
Dean looked up from squeezing honey from a plastic bear onto a piece of whole wheat toast smeared with peanut butter. (Dean başını kaldırıp, plastik bir ayıdan fıstık ezmesi bulaşmış tam buğday ekmeğinin üzerine bal sıkarak baktı.)
Among its natural productions are lemons, citrons, olives, wine and honey; it also exports a considerable quantity of valonia. (Limon, ağaç kavunu, zeytin, şarap ve bal gibi doğal ürünlerin yanında; aynı zamanda hatırı sayılır miktarda valonya ihraç etmektedir.)
Student: What does honey means? (Öğrenci: Honeyne demek?)
Teacher: Honey means cutie. (Öğretmen: Honeytatlı demektir.)
Canım
Honey, do you want some coffee? (Biraz kahve ister misin canım?)
How are you honey? I miss you. (Nasılsın canım? Seni özledim.)