During the 1990s tattoos once again became a hot fashion especially for young men. (1990lı yıllarda dövmeler bir kez daha özellikle genç erkekler için büyük bir moda haline geldi.)
Velvet coats and jackets are the recent fashion in woman’s dressing in this winter. (Kadife kaban ve ceketler kadın giyiminde bu kışın modası.)
Student: What does fashion means? (Öğrenci: Fashion ne demek?)
Teacher: Fashion means vogue. (Öğretmen: Fashion moda demektir.)
üslup, tarz
When angry, he tends to express himself in a fashion that shows that he has a mastery of all of the expletives in which the English language abounds. (O kızdığı zaman, kendisini İngilizce’de bolca bulunan gereksiz sözcükler konusunda ustalığı olduğunu gösteren bir üslupla ifade etme eğiliminde oluyor.)
adet, alışkanlık
It has long been my fashion to rise early. (Uzun süredir erken kalkmak benim adetim)
In an argument, my fashion is listening more than speaking. (Bir tartışmada adetim konuşmaktan çok dinlemektir.)
metod, yöntem
You can cook this recipe in any fashion you choose such as boiling, frying or baking. (Bu tarifi haşlamak, kızartmak yada fırınlamak gibi yöntemlerden istediğinizi seçerek pişirebilirsiniz.)