Last week I was looking old photograph albums and saw that my grandfather was a really handsome man. (Geçen hafta eski fotoğraf albümlerine bakıyordum ve gördüm ki dedem gerçekten yakışıklı bir adammış.)
I am very happy because yesterday I introduced my handsome boyfriend to my parents and they really liked him. (Çok mutluyum çünkü dün yakışıklı erkek arkadaşımı annem ve babama tanıştırdım ve onu gerçekten çok sevdiler.)
Student: What does handsome means? (Öğrenci: Handsome ne demek?)
Teacher: Handsome means classy. (Öğretmen: Handsome yakışıklı demektir.)
hoş, şık
The glass-topped table was a handsome addition to the room. (Camdan masa odaya şık bir ekleme yapmıştı.)
Büyük, çok, fazla
He is earning a handsome salary as senior vice president of the firm. (O firmanın kıdemli başkan yardımcısı olarak büyük bir maaş alıyor.)
Real estate developers realized a handsome profit on that deal. (Emlak müteahhitleri bu anlaşmada büyük bir kar olduğunu fark ettiler.)